Felsefenin ilkin geliştiği Batı Anadolu’daki İyon’ya ile Güney İtalya’daki Elaa bölgeleri merkezi Grek’ten uzak oldukları için daha fazla özgür ortama da imkan vermiş olması nedeniyle felsefe gelişimin yoğun olduğu yerlerdir.
İyonya okulunun kurucusu Tales, felsefi düşünce tarzının gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Matematikçi ve gök bilimci olan Tales, evrenin çıktığı ilk ilkeyi (arkhe) araştırmış ve bunun su olduğunu ifade etmiştir. Bu düşünceye göre her şey sudan gelir, suya döner. Bu düşüncenin temelinde Sümer tanrısının önce suyu yaratması veya sudan tanrının yaratılması düşüncesi yatsa da, tanrıyı işe karıştırmadan, doğayı kendi öz ilişkileriyle izah etme çabası insanlık tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.
İlk doğa felsefecilerinde henüz mitolojiden tam kopuş gerçekleşmemiştir. Bu bir yönüyle düşüncenin gelişim diyalektiği gereği de böyledir. Zaten Tales ve diğer ilk çağ doğa filozoflarının hem Mısır, hem de Babil’de eğitim gördükleri bilinmektedir. Buralarda eğitimlerini alan Anaksimandros ile Anaksimenes, astronomi, fizik ve teknik gelişmeleri insan iradesinin gelişiminin hizmetine sunmuşlardır.
İyonya filozoflarının en önemlisi Epphesos’lu Heraklitos’dur. Felsefesinde öncüllerinin görüşlerini çok aşan köklü bir bakış ve eğildiği sorunların çeşitliliği göze çarpar. Bir nevi ilk doğa filozoflarının attıkları adımlar kapsamlılaştırılarak sürdürülmüştür.
Çelişkilerle dolu bir çelişkiler felsefesidir. Hareket ve değişimin doğasal ve insansal yapıda temel olduğunu ilkin Heraklitos görmüştür. Heraklitos, “dünya birdir, ne tanrı ne de bir insan tarafından yaratılmıştır, bir yasaya göre yanan ve bir yasaya göre sönen ve başı sonu olmayan canlı bir ateştir” deyişiyle evrenin, ne tanrılar ne de insanlar tarafından yapılmış olduğunu söyler.
Heraklitos evrensel birliği ve ilişkileri “logos” kavramıyla dile getirir. Logos’un anlam yasası olarak değerlendirebilecek kendi iç yasalarının düzeniyle hareket ettiğini, dıştan hiç bir tanrısal etkiye ihtiyaç duymadan sürekli değiştiğini söylemekte, düşüncesini “bir nehirden geçen suda ikinci kez yıkanamaz”biçiminde formülleştirmektedir. Bu biçimiyle diyalektik düşünce tarzının başlatıcısı olarak kabul görmektedir.
İyonya okulunun etkinliğini Pisagorculuk izler. Pisagorculuk İyonya okuluyla Elea okulu arasında bir geçiş yeri gibidir, bir felsefe olduğu kadar, bir tarikattır. Pisagorcu topluluklar yalnızca erkekleri değil kadınları da içine alır. Pisagor öğrencilerine din, töre ve siyaset de öğretmiştir. Bu bilimlerin tümüne matematalar adını vermiştir. Ki ilk anlamı “insan bilgisinin tümünü kuşatan” demek olan matematik sözcüğü buradan gelir.
Pisagora göre evren
Pisagora göre evren bir sayı uyumudur (harmonia). “Dünyanın kurucu öğeleri zıtlıklardır. Ancak doğadaki bütün zıtlıkların kökü ‘bir’ le ‘çok’ arasındaki zıtlıktır. Oysa saltık (arı) bir, ne tek ne de çifttir. Hem tek hem de çifttir. İlk varlık olan bir noktadır. Nokta, hareketle çizgi hareketli alan hareketle cisim olmuştur. Öyleyse her başka cisim bir başka sayının karşılığıdır. Duyum ve zeka işte bu cisimden çıkar” biçiminde formüle edilen düşüncesiyle evrendeki uyum dilinin müzikle duyulabileceğini öne sürmüştür. Her şeyin temelinde ruhsal varlıkları öngörmekte, maddi ve bedensel gerçeği kafes rolünde görmektedir.
Pisagor’un yaptıkları aslında Sümer ve Mısır yönetimlerine esas teşkil eden ilkelerin güncelleştirilmesi, ve yerel koşullara uyarlanmasıdır. Bu merkezlerden yoğun bir biçimde etkilendiği açıktır. Tıbbın, mimarinin ve müziğin geliştirilmesinde büyük katkıları vardır. İlişkilere sayı, ölçü ve sınırı yerleştirmesi de önemli bir ilerlemedir. İdealist felsefenin ilk temellerini atmıştır.
Read More about Felsefi Düşünüş Tarzının Gelişim Ve Etkileri