Toplumsal pratiğin toplum ve doğa güçlerini insan açısından anlaşılır kıldığı bir aşamada insan düşüncesinin mitoloji ve dinle tatmini giderek zorlaşmıştır. Daha ikna edici düşünce biçimlerine ihtiyaç duyulmuştur. Toplumsal pratikten çıkan dersler sonucunda mitoloji ve dinin bir çok hükmü insanlık açısından gülünç durumuna düşmüştür.
Mitolojik düşünüş ile dini düşünüş insan, doğa, evren ve insan-doğa, insan-evren arasında gerçekleşen olaylara neden olarak tanrıların düşüncelerini ve eylemlerini görürken, insanın giderek kendisini dünyayı ve gökyüzünü tanıması ve tecrübeler çıkarması sonucunda önceleri orada olduğu var sayılan tanrıların mevcut olmadığı görüldükçe, doğa yasalarını sezme, ilk madde, ilk neden ve insan nedir? biçimindeki kuşku ve sorgulama tarzıyla felsefi düşünce kendisini göstermeye başlamıştır. Felsefi düşünce tarzıyla insan ilk defa kendi varlığı hakkında kendisine dayanarak açıklama yapmaya başlamıştır.
Felsefi düşünceye yönelme yaklaşımının kendisi bu anlamda yerleşik dogmaları parçalama girişimidir. Tek tanrılı dinler nasıl totemik putları ve tanrılar kurulunu aşarak zihniyet yapısında köklü değişimlere yol açtıysa, felsefi düşünce de tanrısız veya tanrıyı işe karıştırmadan da bunun yaşanabileceğini kanıtlayarak düşünce tarihinin en büyük devrimini yapmıştır.
Temel gücünü kuşkudan
Felsefi düşünüşe genel bir tanımlama getirdiğimizde insan, dünya, evren ve bunların kendi aralarındaki ilişkilerin neler olduğu yine toplum ve birey arasındaki ilişkilerin zorunluluk veya nedensellik sorgulamalarını dile getirir. İnsanın toplumsal gelişimde olay ve olgular karşısında tutum belirlemesinde bakış açılarını oluşturur. Temel gücünü kuşkudan ve bunu temellendiren bilgiden alır. Zaten kelimenin kökeni de, bilgiyi sevmektir.
Bilgi arayışçısı olmak veya felsefe yapmak bir şeyin özünü aramaktır. Felsefe bu noktada her yerde ve her zaman insanlarla birlikte var olmuştur. Antik çağda felsefi düşüncenin gelişimi ve somutluk kazanması yaşanmadan önceki çağlarda da insanlar ilk taşı yontmadaki neden ve ilk totemi simgeleştirme nedeni ile mitolojik kurguların sorunlara getirdiği cevaplarda felsefi etkiler kendisini göstermiştir. Ancak yine de insan aklının insan dışı varlıklara dayalı olarak izah getirmesi dogmatizmin varlık kazanma zeminini oluşturmuştur.
Köleci uygarlığın doruk sürecinde yaşanan toplumsal çelişkiler bu noktada felsefi düşünce tarzının dogmalar karşısında üstünlük kazanması zeminini doğurmuştur. Köleci uygarlığın doğuş merkezlerindeki bulanım ve çözümsüzlük bir yandan daha yumuşatılmış ve etnik bilinci güçlenmiş çevre devletçiklerine yol açarken, diğer yandan ideolojik planda Hz. İbrahim’in tek tanrılı din düşüncesi ile insanın tanrılaşamayacağını temel inanç konusu yapması Zerdüşt’ün tanrılara bağlı olmadan iradeli davranış ahlakını siyasallaştırması ve tek tanrılı dinlerle mistik grupların ortaya çıkması ile felsefi düşüncenin gelişimine elverişli bir ortam gelişmeye başlamıştır.
Üst yapıda bunlar gelişirken, alt yapıda felsefeyi hazırlayan zemin üretim araçlarındaki gelişmelerdir. Özellikle demirin keşfi ve yaygınlaşmasıyla; üretimde sağladığı bolluk, güvenlik, refah ve boş vaktin artması yol açtığı olumlu sonuçlar olmuştur.
Read More about Erkan Mumcu