Boğaziçi, sadece İstanbul’un değil, bütün Osmanlı kültürünün en zarif eğlence mekânlarından biriydi. Ay ışığı altında parlayan suları, yemyeşil korularıyla birleşince, geceyi adeta büyülü bir tabloya dönüştürürdü. Rivayete göre, bu kadar güzel bir manzara altında insanlar uyuyamaz, ayın ışığı onları uykudan alıkoyardı. Boğaz sularında ayın gümüş yansımasıyla birlikte, Kanlıca ve İstinye gibi yerlerde bülbüllerin gece boyunca süren ötüşleri duyulurdu. Bu kuşların nağmeleri, yüzyıllar boyunca kayıklarda oturanlar tarafından hayranlıkla dinlenmiştir. Doğanın bu büyüleyici güzelliği karşısında insanlar da sessiz kalmamış; şiirleriyle, müzikleriyle ve sevgilileriyle Boğaz’a ayrı bir ruh katmışlardır.
Lâle Devri’nden 19. Yüzyıla Uzanan Zevk ve Safa
Boğaziçi’nde mehtap âlemleri en parlak dönemini 19. yüzyılda yaşamıştır. Ancak bu geleneğin temelleri daha eskiye, 18. yüzyılın ilk yarısındaki Lâle Devri’ne kadar uzanır. O yıllarda Boğaz kıyılarına “Şerefâbâd”, “Feyzâbâd”, “Hümâyunâbâd” gibi zarif isimler verilen köşkler yapılmış, bu mekânlarda sabahlara kadar süren sohbetler, müzikli eğlenceler düzenlenmiştir. Geceler gündüzlere eklenmiş, İstanbul’un seçkinleri kadar halk da bu neşeye ortak olmuştur Guided Tours Turkey.
Boğaziçi, sadece bir doğal güzellik değil, aynı zamanda İstanbul’un sosyokültürel hayatının da kalbiydi. Mehtaplı gecelerde sazlar çalınır, şiirler okunur, dostluklar pekişirdi.
Cevdet Paşa’nın Kaleminden Sultan Selim Dönemi
Ünlü tarihçi Cevdet Paşa, “Tarih-i Cevdet” adlı eserinin sekizinci cildinde, Hicri 1222 (Miladi 1807) yılı olaylarını anlatırken Sultan III. Selim döneminin eğlence anlayışını şöyle tasvir eder:
Sultan Selim, yaradılış itibarıyla ince ruhlu, sanat ve dost meclislerine düşkün bir hükümdardı. Çevresindekiler de onu eğlenceye, sohbetlere ve gezintilere teşvik ederlerdi. Halk da bu neşeli yaşam tarzına katılınca, İstanbul’un seyrü sefaları artmış, Boğaziçi kayıklarla dolmuştur.
Geceleri yapılan mehtap gezintileri, Sultan I. Ahmed zamanındaki meşhur “çırağan eğlenceleri”ni bile geride bırakmıştı. Sultan Selim’in şiire, yazıya ve özellikle musikiye olan ilgisi sayesinde dönemin şairleri ve bestekârları büyük ilgi görmüş, sanat gelişmiştir.
Rusya seferinin sona ermesinden sonra birkaç yıl boyunca İstanbul, Kâğıthane, Boğaziçi ve Çamlıca halkla dolup taşmış; herkes kederden uzak, korkusuz bir şekilde eğlenmiştir. Askerler bile bu neşeli âlemlere katılmış, toplumun hemen her kesimi Boğaz’ın o eşsiz mehtap gecelerinde bir araya gelmiştir.
Boğaziçi Gecelerinin Zarafeti
O dönemlerde yaz geceleri, hanendeler (şarkıcılar) ve sazendeler (çalgıcılar) kayıklara alınır, ay ışığı altında gezintiler yapılırdı. Bu eğlenceler o kadar düzenli ve zarifti ki, hiçbir zabit (görevli) bu seyrin keyfini bozacak bir müdahalede bulunmazdı Boğaziçinde Kayık ve Sandal Kültürü.
Boğaziçi mehtap âlemleri, İstanbul’un en güzel, en huzurlu dönemlerinden birini temsil eder. Hatta Cevdet Paşa’nın ifadesiyle, “riyâdan uzak, samimi dervişler ve bilge kişiler bile” bu neşeye dayanamaz, kayıklarda yapılan bu zarif eğlencelere katılırlardı.
