Ana Sayfa Blog Sayfa 4

Matematikçi ve gök bilimci olan Tales

0

Felsefenin ilkin geliştiği Batı Anadolu’daki İyon’ya ile Güney İtalya’daki Elaa bölgeleri merkezi Grek’ten uzak oldukları için daha fazla özgür ortama da imkan vermiş olması nedeniyle felsefe gelişimin yoğun olduğu yerlerdir.

İyonya okulunun kurucusu Tales, felsefi düşünce tarzının gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Matematikçi ve gök bilimci olan Tales, evrenin çıktığı ilk ilkeyi (arkhe) araştırmış ve bunun su olduğunu ifade etmiştir. Bu düşünceye göre her şey sudan gelir, suya döner. Bu düşüncenin temelinde Sümer tanrısının önce suyu yaratması veya sudan tanrının yaratılması düşüncesi yatsa da, tanrıyı işe karıştırmadan, doğayı kendi öz ilişkileriyle izah etme çabası insanlık tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.

İlk doğa felsefecilerinde henüz mitolojiden tam kopuş gerçekleşmemiştir. Bu bir yönüyle düşüncenin gelişim diyalektiği gereği de böyledir. Zaten Tales ve diğer ilk çağ doğa filozoflarının hem Mısır, hem de Babil’de eğitim gördükleri bilinmektedir. Buralarda eğitimlerini alan Anaksimandros ile Anaksimenes, astronomi, fizik ve teknik gelişmeleri insan iradesinin gelişiminin hizmetine sunmuşlardır.

İyonya filozoflarının en önemlisi Epphesos’lu Heraklitos’dur. Felsefesinde öncüllerinin görüşlerini çok aşan köklü bir bakış ve eğildiği sorunların çeşitliliği göze çarpar. Bir nevi ilk doğa filozoflarının attıkları adımlar kapsamlılaştırılarak sürdürülmüştür.

Çelişkilerle dolu bir çelişkiler felsefesidir. Hareket ve değişimin doğasal ve insansal yapıda temel olduğunu ilkin Heraklitos görmüştür. Heraklitos, “dünya birdir, ne tanrı ne de bir insan tarafından yaratılmıştır, bir yasaya göre yanan ve bir yasaya göre sönen ve başı sonu olmayan canlı bir ateştir” deyişiyle evrenin, ne tanrılar ne de insanlar tarafından yapılmış olduğunu söyler.

Heraklitos evrensel birliği ve ilişkileri “logos” kavramıyla dile getirir. Logos’un anlam yasası olarak değerlendirebilecek kendi iç yasalarının düzeniyle hareket ettiğini, dıştan hiç bir tanrısal etkiye ihtiyaç duymadan sürekli değiştiğini söylemekte, düşüncesini “bir nehirden geçen suda ikinci kez yıkanamaz”biçiminde formülleştirmektedir. Bu biçimiyle diyalektik düşünce tarzının başlatıcısı olarak kabul görmektedir.

İyonya okulunun etkinliğini Pisagorculuk izler. Pisagorculuk İyonya okuluyla Elea okulu arasında bir geçiş yeri gibidir, bir felsefe olduğu kadar, bir tarikattır. Pisagorcu topluluklar yalnızca erkekleri değil kadınları da içine alır. Pisagor öğrencilerine din, töre ve siyaset de öğretmiştir. Bu bilimlerin tümüne matematalar adını vermiştir. Ki ilk anlamı “insan bilgisinin tümünü kuşatan” demek olan matematik sözcüğü buradan gelir.

Pisagora göre evren

Pisagora göre evren bir sayı uyumudur (harmonia). “Dünyanın kurucu öğeleri zıtlıklardır. Ancak doğadaki bütün zıtlıkların kökü ‘bir’ le ‘çok’ arasındaki zıtlıktır. Oysa saltık (arı) bir, ne tek ne de çifttir. Hem tek hem de çifttir. İlk varlık olan bir noktadır. Nokta, hareketle çizgi hareketli alan hareketle cisim olmuştur. Öyleyse her başka cisim bir başka sayının karşılığıdır. Duyum ve zeka işte bu cisimden çıkar” biçiminde formüle edilen düşüncesiyle evrendeki uyum dilinin müzikle duyulabileceğini öne sürmüştür. Her şeyin temelinde ruhsal varlıkları öngörmekte, maddi ve bedensel gerçeği kafes rolünde görmektedir.

Pisagor’un yaptıkları aslında Sümer ve Mısır yönetimlerine esas teşkil eden ilkelerin güncelleştirilmesi, ve yerel koşullara uyarlanmasıdır. Bu merkezlerden yoğun bir biçimde etkilendiği açıktır. Tıbbın, mimarinin ve müziğin geliştirilmesinde büyük katkıları vardır. İlişkilere sayı, ölçü ve sınırı yerleştirmesi de önemli bir ilerlemedir. İdealist felsefenin ilk temellerini atmıştır.

Read More about Felsefi Düşünüş Tarzının Gelişim Ve Etkileri

Felsefi Düşünüş Tarzının Gelişim Ve Etkileri

0

Toplumsal pratiğin toplum ve doğa güçlerini insan açısından anlaşılır kıldığı bir aşamada insan düşüncesinin mitoloji ve dinle tatmini giderek zorlaşmıştır. Daha ikna edici düşünce biçimlerine ihtiyaç duyulmuştur. Toplumsal pratikten çıkan dersler sonucunda mitoloji ve dinin bir çok hükmü insanlık açısından gülünç durumuna düşmüştür.

Mitolojik düşünüş ile dini düşünüş insan, doğa, evren ve insan-doğa, insan-evren arasında gerçekleşen olaylara neden olarak tanrıların düşüncelerini ve eylemlerini görürken, insanın giderek kendisini dünyayı ve gökyüzünü tanıması ve tecrübeler çıkarması sonucunda önceleri orada olduğu var sayılan tanrıların mevcut olmadığı görüldükçe, doğa yasalarını sezme, ilk madde, ilk neden ve insan nedir? biçimindeki kuşku ve sorgulama tarzıyla felsefi düşünce kendisini göstermeye başlamıştır. Felsefi düşünce tarzıyla insan ilk defa kendi varlığı hakkında kendisine dayanarak açıklama yapmaya başlamıştır.

Felsefi düşünceye yönelme yaklaşımının kendisi bu anlamda yerleşik dogmaları parçalama girişimidir. Tek tanrılı dinler nasıl totemik putları ve tanrılar kurulunu aşarak zihniyet yapısında köklü değişimlere yol açtıysa, felsefi düşünce de tanrısız veya tanrıyı işe karıştırmadan da bunun yaşanabileceğini kanıtlayarak düşünce tarihinin en büyük devrimini yapmıştır.

Temel gücünü kuşkudan

Felsefi düşünüşe genel bir tanımlama getirdiğimizde insan, dünya, evren ve bunların kendi aralarındaki ilişkilerin neler olduğu yine toplum ve birey arasındaki ilişkilerin zorunluluk veya nedensellik sorgulamalarını dile getirir. İnsanın toplumsal gelişimde olay ve olgular karşısında tutum belirlemesinde bakış açılarını oluşturur. Temel gücünü kuşkudan ve bunu temellendiren bilgiden alır. Zaten kelimenin kökeni de, bilgiyi sevmektir.

Bilgi arayışçısı olmak veya felsefe yapmak bir şeyin özünü aramaktır. Felsefe bu noktada her yerde ve her zaman insanlarla birlikte var olmuştur. Antik çağda felsefi düşüncenin gelişimi ve somutluk kazanması yaşanmadan önceki çağlarda da insanlar ilk taşı yontmadaki neden ve ilk totemi simgeleştirme nedeni ile mitolojik kurguların sorunlara getirdiği cevaplarda felsefi etkiler kendisini göstermiştir. Ancak yine de insan aklının insan dışı varlıklara dayalı olarak izah getirmesi dogmatizmin varlık kazanma zeminini oluşturmuştur.

Köleci uygarlığın doruk sürecinde yaşanan toplumsal çelişkiler bu noktada felsefi düşünce tarzının dogmalar karşısında üstünlük kazanması zeminini doğurmuştur. Köleci uygarlığın doğuş merkezlerindeki bulanım ve çözümsüzlük bir yandan daha yumuşatılmış ve etnik bilinci güçlenmiş çevre devletçiklerine yol açarken, diğer yandan ideolojik planda Hz. İbrahim’in tek tanrılı din düşüncesi ile insanın tanrılaşamayacağını temel inanç konusu yapması Zerdüşt’ün tanrılara bağlı olmadan iradeli davranış ahlakını siyasallaştırması ve tek tanrılı dinlerle mistik grupların ortaya çıkması ile felsefi düşüncenin gelişimine elverişli bir ortam gelişmeye başlamıştır.

Üst yapıda bunlar gelişirken, alt yapıda felsefeyi hazırlayan zemin üretim araçlarındaki gelişmelerdir. Özellikle demirin keşfi ve yaygınlaşmasıyla; üretimde sağladığı bolluk, güvenlik, refah ve boş vaktin artması yol açtığı olumlu sonuçlar olmuştur.

Read More about Erkan Mumcu

Erkan Mumcu

0

Eski Kültür Bakan Erkan Mumcu, Pamukkale’yi Koruma Projesi’nin ihaleye açılmasını, rahmetli eski Denizli Valisi Recep Yazıcıoğlu’nun bir yazısına kızarak 18 ay onaylamamıstı. Kendisi Ispartalı olduğu için, Denizli – Isparta ayrımı yaptığını; duygusal davrandığını yerel ve ulusal basında sert bir sekilde elestirmistik. Bu haklı elestirilerimiz sonunda Erkan Mumcu projeyi imzalamak zorunda kalmıstı.

Pamukkale’yi Koruma ve Gelistirme Projeleri Mimarlar Odası’nın Denizli’ye ve Türkiye’ye bir armağanıdır diyebiliriz. Bu nedenle Sayın Vali ve Sayın Rektör gösterdiğimiz duyarlılıktan dolayı bize tesekkür ettiler. Ayrıca Çürüksu Vadisi antik kentlerini; özellikle Laodikeia ve Çevresini Koruma ve Gelistirilmesi’ne iliskin 1/ 25 000 ölçekli nazım imar planı ve ardıllarının yaptırılması; Laodikeia’nın ziyarete açılması, turistlerin ihtiyaçlarını görecek sosyal tesislerin kurulması konusunda Denizli Valiliği’ne bir rapor sunmus bulunuyoruz. Son olarak 3-10 Temmuz 2005 tarihlerinde İstanbul’da yapılan “22.

Dünya Mimarlar Birliği Kongresi”ne iki proje ile katıldık: 1. Pamukkale’yi koruma sürecini anlatan iki dilli bir sergi. 2. Ulusal düzeyde yapılan, çevre konulu, “Dikkat çevreniz kusatıldı!” adını tasıyan, baskanlığını karikatürist Tonguç Yasar’ın yaptığı karikatür yarısması. Bu projelerle dünya mimarlarının huzuruna çıktık. Her iki proje de büyük beğeni gördü.

Denizli merkezindeki tarihi ve kültürel mirası korumak için neler yapıyorsunuz? Pamukkale’yi koruma yönünde somut adımlar atıldı. Ama Denizli’deki sivil mimarlık örnekleri, eski ev ve konaklar, camiler, tarihi mekanlar ne yazık ki korunamıyor. Denizli Ulu Camisi, dönemin belediye baskanı Ali Aygören ve yardımcıları tarafından bir geceyarısı operasyonuyla yıktırıldı. Bu cami Selçuklu döneminin kent içi mimarlık örneklerinden birisiydi. O zamanlar Denizli Mimarlar Odası olarak bu camiyi kurtarmak için çok çaba harcandı; ama bu isin sahibi olması gerekenler sahip çıkmadı. Mustafa Yıldırım, bu camiyi kurtarmak için çok yazılar yazdı.

Külahçıoğlu Un fabrikası

Bu nedenle adını saygıyla anmak isterim. Son yıllarda Hulisi Oral’ın evini kurtarmaya çalısıyoruz. Külahçıoğlu Un fabrikasının korunması ve bir sanayi müzesi haline getirilmesi için projeler hazırlandı. Mülkiyeti Denizli Belediye’sine aitti. Projelerimizi valilik makamına sunmamızdan bir hafta sonra tarihi yapı yandı kül oldu!… Belediye simdi bu küllerden yanan yapıyı yeniden insa etmeye çabalıyor.

Denizli’de hala İstiklal, Fesleğen Mahallelerinde sivil mimarlık örneği olan evler, konaklar var. Bunların korunması, restore edilmesi, kullanıma açılması gerekir. Gelecek nesillere birbirinin benzeri olan beton yapıları değil bu tarihi evleri, bu tarihi değerleri miras bırakabiliriz.

Denizli’nin önünü açmak gerekir. Sanayide ticarette, tarımdaki gelismeler, sanat ve kültür alanındaki gelismelerle birlikte yürümelidir. Ancak bu dengeli gelisme ile Denizli çağdas bir kent olabilir. Verdiğiniz bilgiler için çok tesekkür ederim. Ben de tesekkür ederim.

Read More about Matematikçi ve gök bilimci olan Tales

Aziz (Nazianzos’lu) Gregorius

0

27 Kasim 380-381 arasinda Istanbul, 382-384 arasinda Nazianzos piskoposu olan aziz 329 veya 330′da Nazianzos yakininda Arianzos’da (Gelveri yakini) dogmus, 390 yilinda dogdugu yerde ölmüstür. Bayram günü 25 Ocak’tir. Kappadokya’li kilise babalarindan olan Gregorius Büyük Basileios’un yakin arkadasidir. Kayseri ve Atina’da birlikte olmuslardir. Basileios gibi egitimini tamamladiktan sonra manastir yasamina giren Gregorius’un ayni adi tasiyan babasi da Nazianzos piskoposudur ve Gregorius babasinin ölümüne yani 374 yilina kadar ona asistanlik yapmistir.

379′da Istanbul’a gelir ve piskopos olarak atanir. 381 Istanbul konsilinde görevinden ayrilarak evine döner, son yillarini yazarak inzivada geçirir. Gregorius çok sayida eser vermis bir yazardir, 254 epigram içeren Yunan Antolojisini 8 kitapta toplamis, arkadaslari Basileios ve Nyssa’li Gregorius gibi siirler, söylevler ve bir çok mektup yazmistir. Mektuplarinin arasinda dini mektuplar olarak bilinen Apollinaris’in hiristiyan inançlarina aykiri düsünceleri hakkindaki sözleri de bulunur.

Paphlagonyali Niketas David

Homilyesi (vaazlari); özel bayramlar üzerine uyarilari, aile ve arkadaslar için cenaze söylevleri, din adamlarinin görevleri ve sorumluluklari üzerine risaleler, dogmatik münakasalar için baskentteki meraka karsi elestirileri ve Imparator Julian’in ölümünün iki ayrintili açiklamasini içerir. Yasam öyküsü 7.yy.’da Rahip Gregorius ve Paphlagonyali Niketas David tarafindan yazilmistir (Baldwin-Kazhdan-Nelson-Sevcenko 1991: 880).

Gregorius’un fikirleri kisisel ve ferdidir; mesela hiç evlenmemistir, çocugu yoktur, ahlaki siirlerinin biri bir damadin zamansiz ölümü ve ailesinin acisina agittir (Baldwin-Kazhdan-Nelson-Sevcenko 1991: 881).

Nazianzos’lu Gregorius Homilye’sinin resimli iki kopyasindan biri 11.yy.’a ait Paris gr.510 no.lu yazma, digeri 12.yy. ortasina tarihlenen Sinai gr.339 no.lu yazmadir (Baldwin-Kazhdan-Nelson-Sevcenko 1991: 881).

En önemli üç kilise babasindan biri olan Gregorius kilise apsislerinde Ioannes Khrysostomos ve Büyük Basileios’un yaninda tasvir edilir. Ayird edici özellikleri saçsiz basi, saglikli yüzü ve köseli sakalidir . Homilyesinin kopyalarinda yazar Gregorius masasinda otururken bir Incilci gibi tasvir edilmistir (Baldwin-Kazhdan-Nelson-Sevcenko 1991: 881).

Read More about Aziz (Büyük) Basileios

Aziz (Büyük) Basileios

0

Kayseri piskoposu olan aziz Basileios yaklasik 329′da Kayseri’de dogmus, muhtemelen 1 Ocak 379′da yine burada ölmüstür. Bayram günleri 1 ve 2 Ocak’tir. Iki erkek kardesi; Nyssa’li Gregorius ve Sebaste’li Petrus da piskopostu, kizkardesi Azize Makrina ise örnek bir münzeviydi. Istanbul ve Atina’da aldigi egitimin temeli Hiristiyan ve klasik kültüre dayanan Basileios, egitimi sirasinda Nazianzos’lu Gregorius ile tanismis ve yasamlari boyunca arkadasliklari devam etmistir. Gelecegin imparatoru olan Julian da ögrencisidir. Hitabet ilmi ve manastir hayati ile ilgilenen Basileios, Misir ve Suriye’deki manastirlara yaptigi yolculuklardan sonra Anadolu’da Neokaiseria (Niksar) yakinina yerlesmistir (Baldwin-Kazhdan-Sevcenko 1991: 269).

Basileios manastir sistemine adini veren kisidir. Dogu Kilise Babalari’ndan olan Kayseri’li Basileios klasik gelenek ile hiristiyan inanci arasinda bir sentez yaratarak önemli bir rol oynamistir. Bu sentez daha sonra Bizans ilahiyatinin temel dayanagi olmustur (Talbot 1999: 165-166).

Basileios 4.yy. ortalarinda Kappadokya’da kurdugu manastir için kurallar hazirlamistir. Misir, Suriye ve Filistin’de gelisen manastir sistemini yeterli ve uygun bulmadigindan Pakhomios tarzi manastir sistemini çesitli degisikliklerle Anadolu’ya uyarlamaya çalismistir. Tarikat manastirlarindan yana olan Basileios tek basina yasamayi onaylamamistir. Basileios, Misir’in kalabalik manastirlarini gereginden büyük buldugu için de manastirlari küçültmüstür.

Kesisin itaatkarligini en önemli erdem sayan Basileios çilekeslik ve nefsin köreltilmesinde asiriya varmayi yasaklamis, özel olarak oruç tutmak isteyen kesislerin baskesisten izin almasi kuralini getirmisti. Pakhomios sisteminden önemli bir ayricaligi Basileios manastirlarinin çöllerde degil kentlerde kurulmus olmasidir, böylece kesisler insanlardan uzak yasamak yerine, onlara yardimci olabilecek ve hiristiyan yasami hakkinda örnek teskil edecekti.

Kilise apsisinde

Basileios’un rahip ve rahibeler için yazdigi Büyük kurallarinin uzun ve kisa olmak üzere iki versiyonu vardir ve en etkileyici yani Misir kesislerinin bagnazligindan ve sütun üzerinde yasayan Suriye’li stilitlerden farkli olarak ortaya koydugu ilimlilik ve pratikliktir. Bunda Yunan akilciliginin ve Eski Yunanlilarin benimsedigi “fazlasi zarar” sözünün etkisi açiktir (Talbot 1999: 166-167). Bu kurallarin hem Bizans’ta hem de imparatorlugun disinda manastir sisteminin gelismesinde büyük etkisi olmustur (Baldwin-Kazhdan-Sevcenko 1991: 269).

Basileios, liturji yazari olarak bir kilise apsisinde piskoposlarin ayininde onlarin basinda muntazaman tasvir edilmistir. 7.yy.’a ait bir Sinai ikonasinda oldugu gibi tasvirlerinde sivri siyah sakalli ve dar yüzlüdür . Konya’li Amphilokios’un (pseudo) kaleme aldigi Vitasindan bazi olaylar Roma kiliselerinde 9-10.yy.’da tasvir edilmistir. Ayrica 9.yy.’da Paris Gregorius el yazmasinda çesitli sahneler tasvir edilmistir.

Bu sahnelerden bazilari 11.yy.’a ait bir Homilye’de tekrar resmedilmistir. Ohri, Hagia Sophia kilisesinde kendi liturjisi sirasinda tasvir edilmistir. Bu konu Basileios liturjisinin metnini içeren rulolarin baslangicinda da görülür. Daha geç tasvirlerde, bugün Houston’da De Menil Koleksiyonunda bulunan 13.yy.’a ait bir ikonada oldugu gibi Vitasindan anlatimci sahneler vardir (Baldwin-Kazhdan-Sevcenko 1991: 269-270).

Ayrica; Ihlara vadisinde 12.yy.sonu-13.yy.basina tarihlenen Bezirhane veya Bezirana kilisesinde Nazianzos’lu Gregorius, Ioannes Khrysostomos, Athanasios ve Nikolaos gibi piskoposlarla birlikte apsis kubbesinde (Ötüken 1990: 45-46); Göreme, Kizlar kilisesinin üzerinde yer alan sapelin dogu duvarinda (Ötüken 1987: 46); resimleri 11.yy.’a tarihlenen yapilardan 27.nolu kilise, (Ötüken 1987: 56); H.Onuphorios (Yilanli) kilisesinde tonozun batisinda (Ötüken 1987: 56) ve 5.no.lu kaya üzerindeki kilisenin duvarlarinda (Ötüken 1987: 60) Aziz Basileios’un tasviri bulunmaktadir.

Read More about Aziz Artemios

Aziz Artemios

0

Yaklasik 362′de Antakya’da ölen azizin bayram günü 20 Ekim’dir. Asil bir ailenin oglu olan Artemios 360 yilinda Misir valisidir. Arianizm taraftari olan Artemios’a hem paganlar hem de Ortodoks hiristiyanlar eziyet etmistir. Hiristiyan inançlari nedeniyle Imparator Julianus’dan sonra öldürülmüs, papaz yardimcisi bir kadin olan Ariste tarafindan ölüsü Istanbul’a getirilmis ve rölikleri Oxeia’daki (Sivriada) Ioannes Prodromos (V. Yahya) kilisesine konmustur.

Artemios’un mucizeleri

Röliklerinin iyilestirici gücü ünlü olmus: mucizeleri 660-668 arasinda azizlerin hayat hikayelerini anlatan anonim bir koleksiyonda toplanmistir. Artemios’un sifa verdigi hastaliklarin üzerinde özellikle durulmus ve kasap olarak, kasap aletleri ile hastalara müdahale ederken görünmüstür. Artemios’un mucizeleri Amasya, Frigya, Sakiz adasi, Rodos, Iskenderiye, Afrika gibi çesitli yerlerden hastalari Istanbul’a çekmistir. Kesin olmamakla birlikte Ioannes Prodromos kilisesinin ismi degistirilerek Artemios’a adanmistir (Kazhdan-Sevcenko 1991: 194).

Artemios, Simeon Metaphrastes Menologyasi, Theodore Psalter’i gibi el yazmalarinda; asil bir martir olarak, Isa gibi kisa siyah sakalli olarak tasvir edilmistir. Duvar resimlerinde ise askeri yönünün agir bastigi görülür: asker elbiseleri içinde Merkourios ve Niketas gibi asker azizlerle çift resmedilmistir. Martir olusunu anlatan sahneler, Istanbul’daki mezarinin templonunda tasvir edilmisti. Ayrica II.Basileios Menologyasi’nda basinin kesilmesi, Athos manastirindaki 11.yy.’a ait bir el yazmasinda da yasam öyküsünden 8 hikaye tasvir edilmistir (Kazhdan-Sevcenko 1991: 194).

Read More about Aziz (Nazianzos’lu) Gregorius